16 Aralık 2010 Perşembe
15 Aralık 2010 Çarşamba
Guguk Kuşu
Guguk Kuşu
Ken Kesey
Hemşire, çelik kapıdaki düğmelerden birini çevirerek duvar saatini dilediği hıza ayarlayabiliyor. Kimi zaman canı her şeyi hızlandırmak istiyor; düğmeyi çeviriveriyor. Saatin akrebiyle yelkovanı yarışıyorlar sanki. Paravanalarla örtülü pencerelerde gündüz, gece birbirini kovalıyor. Bu düzmece zamanın geçmesiyle herkes birbirine giriyor. Yarım yamalak tıraş olup kahvaltı masasına balıklama dalıyorsun, daha ağzına bir lokma koymadan öğlen oluyor, ilaç veriliyor, yerinden kalkıp dinlenme odasına giderken akşam zili çalıyor, yatağa giriyorsun, on dakika sonra gene sabah olmuş. Büyük Hemşire herkesin kırılma ya da dağılma noktasına geldiğini görünce, düğmeyi yeniden çeviriyor. Her şey eski hızına dönüyor. Film makinesini olağan hızının on katına çıkarıp perdede herkesin akıl almaz biçimde koşuşmasını izleyen, bir süre sonra bıkan, eski düzeni geri getiren küçük bir çocuğu hatırlatıyor bana Büyük Hemşire’nin bu davranışı.
Guguk Kuşu, günümüz insanının toplumla çelişkilerini ortaya koyan bir roman. Kimin dediği olacak? Toplumun mu, gönlüne göre yaşayanın mı? Bir akıl hastanesindeki özgür ruhlarla disiplin sağlamaya çalışan yönetim arasındaki mücadeleyi olağanüstü bir ustalıkla anlatan Ken Kesey, bu ilk yapıtıyla Amerikan ‘karşıt-kültürünün’ efsanelerinden biri oldu. Roman 1975 yılında Milos Forman tarafından sinemaya aktarıldığında, başta delişmen dalavereci McMurphy rolüyle şeytani ve karizmatik oyunculuğunun temellerini atan Jack Nicholson ile katı ve sadist ruhunu taş bebek güzelliğinin altında saklayan Büyük Hemşire Ratched’ı canlandıran Louise Fletcher olmak üzere, film 5 Oscar ödülü kazanarak, bir başyapıt haline geldi.
Dersim...Dersim... Cafer Solgun
Dersim...Dersim... |
Cafer Solgun "O gün askerler köye gelip 30-40 kişiyi götürdüler. Bize "Sizi sürgüne göndereceğiz" dediler. Sürgüne götürdüklerini zannedip önlerine düştük. Harçik suyu kenarında bulunan Taxtıkal mıntıkasına götürdüler. Karanlık çökmek üzereydi, karşımıza dört tane ağır makineli silah kurdular. Sonra hepimizi taramaya başladılar. Bu tarama sırasında yanımda annem, babam, iki kız kardeşim ve erkek kardeşim vardı. Ben o sırada elimi, kız kardeşimin başına koymuş tutuyordum. Kurşun kız kardeşimin başından geçti ve kafatası parçalandı, benim de sağ elimin orta iki parmağı koptu, bayılmıştım." Bego Polat, Katliamın Tanıklarından. Cumhuriyet tarihi bugüne değin bir "resmi ideoloji" mantığı içinde, bizlere bir "medeniyet projesi" olarak öğretildi. İçyüzünde acı, kan ve katliam olan bu "medeniyet projesine" karşı çıkanlar, "gerici, feodal ve yok edilmesi gerekenler" idi. Dersim bu medeniyet projesinin ötesinde "ameliye" yapılan en kanlı yer oldu. Çünkü Dersim, "çıbanbaşı" idi. Peki onların bir tarihleri yok muydu? Kültürleri? Dilleri? İnançları? Acıları ya da sevinçleri? Kendisi de Dersimli olan Türkiye'nin önde gelen Kürt-Alevi aydınlarından Cafer Solgun; tarihi, kültürü, coğrafyasıyla Dersim'i ve cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı Dersim 38'i anlattı. |
14 Aralık 2010 Salı
Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich
Dinle Küçük Adam
"Binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana.
Kendinden korkma duygundan kurtulmanı istiyorum.
Daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum.
Kasılmış bir beden yerine, canlı, yaşayan bir bedenin olsun istiyorum, çocuklarından nefret etmek yerine onları sevmeni, karına, 'evlilik gereği' işkence yapmak yerine onu mutlu etmeni istiyorum."
"Binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana.
Kendinden korkma duygundan kurtulmanı istiyorum.
Daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum.
Kasılmış bir beden yerine, canlı, yaşayan bir bedenin olsun istiyorum, çocuklarından nefret etmek yerine onları sevmeni, karına, 'evlilik gereği' işkence yapmak yerine onu mutlu etmeni istiyorum."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)